"Bunu Yapan Mutsuz Olur" serimize ilişkilerde en büyük sorunlara yol açtığını düşündüğüm varsayımda bulunmakla devam ediyoruz. İlişkilerden kastım sadece duygusal ilişkiler değil, arkadaşlık ve iş ilişkileri aynı zamanda. Hatta hiç tanımadığımız insanlarla kurduğumuz ilk iletişimde de varsayımların önemi büyük. Çok varsayımda bulunan bir insan kişisel cehennemini yaratmış demektir. Bu konuda gerçekten dikkatli davranmamız gerekiyor çünkü çoğu zaman varsayımda bulunduğumuzun farkında bile olmuyoruz.
Lisede birbirinden hoşlanan ama "Bu kız bana bakmaz.", "Bu çocuk zaten muhtemelen Ayşe'den hoşlanıyor.", "Çok yakın arkadaşız ya, eğer açılırsam arkadaşlığımız biter." gibi varsayımlarla birbirine açılmayan ama yıllar sonra bir vesileyle aslında iki tarafın da birbirinden hoşlandığının ortaya çıktığı hikayelerden biri mutlaka sizin ya da bir arkadaşınızın, yakınınızın başına gelmiştir. Elbette açılsalardı ne olacaktı, ne kadar sürecekti bilinmez ama gerçekliği olmayan bir varsayımla güzel bir ilişki ihtimalinin nasıl kolayca kaçırılabildiğine dair yaygın ve güzel bir örnek bu.
İş hayatında da sık sık "Patronuma bunu söylersem dinlemeyecek bile zaten.", "Ahmet'e geçen yıl böyle demiş, bana da aynısını diyecek kesin.", "Ben hiç söylemeyeyim bunu zaten bana garezi var." gibi, arkadaşlıklarda "Geçen sefer gelmek istememişti, bu sefer de çağırmayayım.", "Beni davet etmedi, demek ki benimle bir sorunu var.", "Whatsapp'ta bugün cevap vermedi, kesin bir şeye bozuldu." gibi günlük hayatın içinde onlarca varsayımımız söz konusu oluyor. Kanada'ya yerleşen çok yakın bir arkadaşım yüksek ve alçak kademede birçok işe başvurmuştu ancak aklında da hep göçmen olduğu için tercih edilmediği düşüncesi vardı. Hangi şirketten red gelse "Kendi vatandaşları dururken beni istemiyorlar tabi..." diyordu. Sonra postanede bir iş buldu ve "Göçmeniz diye en ağır işleri bize yaptırıyorlar, zoruma gidiyor." demeye başladı. Ancak bir şey daha diyordu hep; "Burada bir başarı hikayesi olmak istiyorum." Sonra hedeflerinin bahanelerinden daha değerli olacağını anlamış olacak ki; varsayımlarından uzaklaştı ve istediği işi yapabileceğine bir şekilde inanmayı tercih etti ve tahmin edin ne oldu? Şu anda aylardır bir yazılım şirketinde proje yöneticisi... Aynen Türkiye'deyken görev aldığı pozisyona ve benzer şartlara sahip. Yaptığı tek şey varsayımlarından vazgeçip hayatta milyonlarca seçeneğin bulunduğuna inanmaktı.
Duygusal ilişkilerde de büyük kabusların çoğunun sorumlusu bu varsayımlardır. Örneğin biriyle tanıştınız, sonra iki yıl harika bir ilişki yaşadınız sonra evlenmeye karar verdiniz. Evlilikle ilgili derin bir sohbetiniz olmadıysa sevgilinizin de evliliğe bakış açısının sizinle aynı olduğunu varsayarsınız. Peki ya değilse? Daha ilk aylarda büyük kavgalar patlak verir. O gün sevgiliniz biraz isteksiz konuşursa sizden soğuduğunu ya da sizden sakladığı çok büyük bir sorunu olduğunu varsayarsınız. Ve en vahimi, birini çok seversiniz, aslında onda ya da ilişkide sizin için sorun olacak birçok şey söz konusudur ama siz sevginizle o kişiyi değiştirebileceğinizi varsayarsınız. Kimsenin kimseyi değiştiremeyeceğini, bir kişinin ancak kendisi isterse değişebileceğini göz ardı edersiniz. Sonra ne olur? O kadar çok sorun çıkar ki görmek istemediğiniz şeyleri bir aşamadan sonra görmeye başlarsınız ve derin bir hayalkırıklığı yaşarsınız.
Varsayımlarımızın hiçbirinin doğruluğuna dair bir kanıtımız olmadan "akıl okuyoruz". Burada kendinizi tuzağa düşürmeyin, geçmiş deneyimlerinizden kaynaklı varsayımlarınız kanıt sayılmaz. Daha önce reddettiği kişilere aşık olan onlarca insan tanıyorum :) Hayal edelim ki bir günde on varsayım yaptınız ve onu da doğru değil. Hepsine ayrı ayrı üzüldünüz, her bir olumsuz düşünceye kim bilir kaç dakika güç verdiniz ve hiçbiri doğru değil, hepsi boşunaymış meğer... Korkunç değil mi? İnanın bunu çok sık yapıyoruz hepimiz.
Bence bu örneklerle aslında varsayımda bulunmanın neden tehlikeli olduğunu hepimiz anladık ama yine de toparlayalım. Varsayımda bulunursanız kolay ama muhtemelen kötü yolu seçmiş olursunuz çünkü gerçek her zaman sizin düşündüğünüz gibi değildir. Sürekli boşlukları zihniniz tamamlamaya çalıştığı için sürekli kendi senaryonuza takılır dolayısıyla geçmişe takılı kalırsınız. Bu durum sizi negatif düşünme alışkanlığına iter ki bu da sizi berbat bir ruh haline sürükler. Sürekli varsayımda bulunmanın alışkanlık haline gelmesi çok kolaydır ve bu da acı çekmenize yol açar.
Acı vermesine rağmen neden varsayımda bulunmaktan vazgeçmediğimizi merak ediyor olabilirsiniz. Zihnimiz bir şeyi anlamadığımızda varsayımlara dayalı düşüncelerle anlamaya çalışır. Beynimiz eksik bilgileri tamamlama, boşlukları doldurma eğilimindedir. Bu iyi bir şey ancak siz yöntem olarak soru sormak, kişileri açıklığa davet etmek yerine bu boşluğu zihnin ürettiği varsayımlarla tamamlarsanız, çoğu yanlış olduğu için kendinize büyük bir kötülük yapmış olursunuz. Sırf soru sorma cesaretine sahip olmadığımız için anlamadığımız veya belirsiz olan her konuda zihnin ürettiği varsayımlara inanma eğiliminde oluruz. Herkesin hayatı bizim gibi algıladığını düşünürüz. "Ben olsam böyle bir soru sorulduğunda terslerdim." deyip sormazsınız mesela sorunuzu ve aslında gayet net ve tatmin edici bir cevap da alacaksınızdır belki. Varsayımınızla baştan kaybettiniz. Özellikle etrafını çok yargılayan bir insansanız herkesin de sizi yargılayacağını düşünürsünüz (ki bu da bir varsayımdır) ve başkalarının yanında kendiniz olamazsınız. Herkesin sizi yargılayacağını ve suçlayacağını düşünürsünüz. Bu yüzden de başkaları sizi reddeceğine siz kendinizi reddedersiniz. Neleri kaçırdığınızın hiç farkında olmadan...
Hiçbir olayı kendi kendinize yaşamayın, sonuca bağlamayın. İletişimde olduğunuz insanlara soru sorma konusunda cesur olun, anlayana kadar sorun. "Bir kez daha sorarsam salak diyecek artık.." da zihnin ürettiği bir varsayımdır :) Herkesle iletişiminizde net olun ve netlik talep edin. Bunda ayıp veya yanlış bir şey yok. Eğer bir konuda her şeyi yanlış anladıysanız ve bunu sorarak ortaya çıkartırsanız neler kazanacaksınız bir düşünün lütfen. Ayrıca; kimseden de sizin nasıl hissettiğinizi ya da ne düşündüğünüzü "anlamasını" beklemeyin çünkü bu da karşı taraftan sizinle ilgili bir varsayımda bulunmasını talep etmektir. Kimsenin böyle bir sorumluluğu yok size karşı. Siz kendinizi net ifade etmekle ve karşıdan da net cümleler duymayı talep etmekle sorumlusunuz.
Son dönemde beyninizi kemiren, keyfinizi kaçıran olumsuz düşüncelerinizi, size hayalkırıklığı yaşatan gelişmeleri bir gözden geçirin. Kaçı bir varsayımdan kaynaklanıyor? Hemen doğruluğunu sorarak test edin, bir şekilde düşündükleriniz gerçek mi öğrenmeye çalışın. İnanın bir tanesi bile yanlışsa orada kazanacaklarınız kaybettiklerinizden fazladır.
Varsayımlardan uzak, huzurlu bir gün olsun :)
Comments